GMO, genetiği değiştirilmiş organizma anlamına gelen İngilizce Genetically Modified Organisms ifadesinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. Genetiği değiştirilmiş organizma dendiği zaman, genetik yapısı, genetik mühendislik bilimi ve teknojileri kullanılarak laboratuvar ortamında modifiye edilen bir bitki, hayvan, mikroorganizma veya başka bir organizma kasdedilmiş olmaktadır. Bu organizmalar, doğada doğal koşullarda oluşmayan bitki, hayvan, bakteri ve virüs genlerinin bir kombinasyonu olmaktadır.
Genetik modifikasyon çalışmaları, insanların günlük olarak tükettikleri ürünlerin birçoğunu etkilemektedir. Günümüzde ticari kullanım amaçlı GMO’ların sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu yüzden NON-GMO adı verilen proje çerçevesinde ürünlerin genetiğinin değiştirilmemiş olduğunu doğrulama amacı ile yeni standartlar tasarlanmaktadır.
Herhangi biri ürünün NON-GMO olduğunu belirlemek için, üç farklı risk seviyesi belirlenmiştir:
Yüksek risk seviyesi: Burada ürünler, genetiği değiştirilmiş ve ticari olarak temin edilebilir olduğu bilinen organizmaları içeren bir işlemle üretilir. Örneğin, yonca, kanola, mısır, pamuk, soya, şekerpancarı, kabak, hayvansal ürünler, mikrop ve enzimler ve patates yüksek riskli ürünlerdir.
Düşük risk seviyesi: Burada ürünler, genetiği değiştirilmiş ve ticari olarak temin edilebilir olduğu bilinen organizmaları içeren bir işlemle üretilmez. Örneğin, mercimek, ıspanak, domates, susam ve avokado düşük riskli ürünlerdir.
Risk taşımayan seviye: Burada ürünler, biyolojik organizmalardan türetilmemiştir ve bu nedenle genetik modifikasyon söz konusu değildir.
İzlenen risk seviyesi: Burada NON-GMO projesi tarafından, genetiği değiştirilmiş yeni ürünlerin gelişimi izlenmektedir. Bugün için 100 civarında ürün takip edilmektedir. GMO kaynaklı kirlenmeden etkilenecek başlıca ürünler şunlardır: keten, pirinç, buğday, elma, mantar, portakal, ananas, somon, şeker kamışı ve domates.
Yaygın olarak temin edilebilen sadece birkaç genetiği değiştirilmiş ürün bulunmaktadır. Ancak bunlar genelde çeşitli bileşenlerde çok fazla işlendikleri için, risk seviyeleri yüksektir. Şu tür yüksek riskli bileşenler daha çok paketlenmiş ürünlerde bulunmaktadır: amino asitler, alkol, aspartam, sitrik asit, doğal ve yapay tatlandırıcılar, yüksek fruktozlu mısır şurubu, hidrolize bitkisel protein, laktik asit, melas, sukroz, dokulu bitkisel protein, vitaminler, sirke ve maya ürünleri.
Özetle GMO (genetiği değiştirilmiş organizmalar), genetik yapıları, doğal olarak oluşmayan şekillerde değiştirilmiş bitkileri, hayvanları ve diğer organizmaları ifade etmektedir. NON-GMO ise, gıda maddelerinin, genetiği değiştirilmiş organizmalardan türetilen bileşenler olmadan yapıldığını ifade etmektedir. Örneğin et, kümes hayvanları, süt ürünleri ve yumurtalar için NON-GMO iddia ediliyorsa, hayvanlara genetik olarak işlenmiş ürünler içeren bir beslenme uygulanmadığı söylenmiş olmaktadır.
Günümüzde işlenmiş gıdalar, bitkisel gıdalar, yumurtalar ve süt ürünleri için NON-GMO olduklarını belirleyen ortak bir standart yoktur. Bu nedenle NON-GMO projesi, çok büyük bir işlev üstlenmiş olmaktadır. Bu proje, et ve kümes hayvanları için, firmaların genetiği değiştirilmiş organizma dışı olduğunu iddia ederken, ortak bir standarda uymalarını zorunlu kılmaktadır. Ancak bugün için çiftlik denetimi yönünde herhangi bir uygulama bulunmamaktadır.
NON-GMO, genetiği değiştirilmemiş olan etiketlemesi, önemli bir etiketlemedir. Çünkü bu şekilde gıda yetiştirmenin ve tüketicilere sunmanın, çevresel ve sürdürülebilirlik avantajları büyüktür. Bugün için firmalar ürünlerinin GMO dışı olduğunu iddia etmeleri, her zaman üçüncü tarafın doğruladığı anlamına gelmemektedir. Üçüncü taraf bu durumu doğrulamış ve onaylamışsa, bundan emin olmak için etiket üzerinde bu yönde bilgi aranmalıdır.
Örneğin ürünler üzerinde yer alacak “organik” etiketi tüketicilere güven telkin etmekte ve bir takım sertifikasyon programlarının uygulandığını kanıtlamaktadır. Bu nedenle ürünler üzerinde yer alan, NON-GMO projesi kapsamında onaylanmış, organik veya biyodinamik gibi etiketler, GMO olmayan gıda maddeleri için güçlü standartlara sahip programlardır. Ancak ürünler üzerinde yer alan sadece, GMO yok veya doğal gibi etiketler tüketicilere güven vermemektedir.
Genetiği değiştirilmiş organizmalar, 1996 yılında beri özellikle ABD’de yetiştirilmektedir. Bugün mısır, soya fasulyesi, kolza tohumu (kanola yağı yapmak için) ve şeker pancarlarının büyük bir kısmının tohumları, genetik olarak değiştirilmiştir. Bu ürünler, herbisit (tarımda zararlı bitkileri öldüren ilaçlar) kullanımına toleranslı ürünler olarak anılmaktadır. Herbisit kullanımı sırasında sadece zararlı bitkiler değil ana ürünler de zarar görmektedir. Ancak bu ürünlerin genetikleri ile oynanarak bu tür kimyasal ilaçlardan etkilenmemeleri sağlanmaktadır.
Buna benzer şekilde genetik olarak bitkiler için tasarlanan bir başka özellik de zararlı böceklere karşı dayanma gücüdür. Bu uygulamada bitki genlerine, böcekler için toksik olan bir protein üreten toprak bakterisinden gelen genler aktarılmıştır. Bu şekilde bitkiler, kendi böcek ilacını üretir hale getirilmiştir.
Herbisit toleransı ve haşere direnci, bugün için piyasada bulunan genetik olarak işlenmiş ürünlerdeki özelliklerin hemen hemen yüzde 99’unu temsil etmektedir.
Günümüzde Avustralya, Japonya ve Avrupa Birliği ülkeleri dahil olmak üzere, dünya genelinde 60’dan fazla ülke, genetiği değiştirilmiş gıdaların etiketlenmesini zorunlu tutmaktadır. Genetiği değiştirilmiş organizmalar bugüne kadar ABD’de etiketli değildi. Ancak 2018 yılı Aralık ayında yayınlanan Ulusal Biyomühendislik Yiyecek Bilgilendirme Standardı ile ABD’de de zorunlu GMO etiketlemesi başlanmış olmaktadır. En azından GMO’lu ürünlerin bir kısmı 2022 yılına kadar etiketlenmek zorundadır.
Bugün için paketlenmiş yiyeceklerin birçoğu, mısır, soya, kanola ve şeker pancarından üretilen gıdalar ve Kuzey Amerika’da yetişen bitkilerin hemen hemen tamamı genetik olarak değiştirilmiştir.
NON-GMO projesi, ayrıca, hayvansal ürünleri, arıcılık ve su ürünlerini de yüksek risk altında görmektedir. Genetiği değiştirilmiş bileşenler hayvansal yemlerde de bulunmaktadır. Bu durumda yumurta, süt, et, bal ve deniz ürünleri bundan etkilenmektedir.
Genetiği değiştirilmiş gıdalar, çevre ve insan ve hayvan sağlığı üzerindeki etkileri ile tüketicileri endişelendirmektedir. Bugün birçok ülke, genetiği değiştirilmiş bileşiklere belli bir oranda sınırlama getirmiştir. Belli bir sınırın üzerinde genetiği değiştirilmiş bileşen içeren gıda maddelerinde zorunlu etiketleme yapılmaktadır.
GMO dışı malzemelerin tedarikinde şeffaflık sağlamak amacı ile birçok farklı sertifika programı uygulanmaktadır. Bunlar arasında en yaygın olanı NON-GMO projesidir.
Bugün tüketiciler, gıdaların içinde neler olduğuna her zamankinden daha fazla dikkat etmektedir. Genetiği değiştirilmiş organizmalar ve genetiği değiştirilmiş gıdalar konusunda şeffaflık talepleri artmaktadır. Bu durum üretici ve perakendeci firmalara, belgelendirme sorumluluğu getirmektedir.
Yetkili kuruluşlar tarafından, işletmelere hem zaman hem de maliyet tasarrufu sağlamak ve faaliyetlerindeki aksaklıkları en aza indirmek için NON-GMO projesi kapsamında belgelendirme hizmetleri verilmektedir. Konunun karmaşık oluşu ve bilimsel çalışmalara dayanması yüzünden firmaların bu konuda tarafsız ve bağımsız kuruluşlardan destek almlaarı önemlidir. Bu süreçte belgelendirme çalışmaları kapsamında çalışanların eğitimi ve bilinçlenmesi de sağlanmış olmaktadır.
Neticede NON-GMO Belgesi ile işletmeler pazar paylaını arttırmakta ve pazardaki yeni fırsatlara daha kolay adapte olmaktadır. Küresel GMO dışı pazarlara da bu yoldan ulaşabilmektedir. İşletmede kapsamlı risk yönetimi uygulanmakta ve tüketicilerde güven duygusu artmaktadır. Değişen yasal düzenlemelere hızlı uyum sağlanmakta ve yasal düzenlemelerden doğan yükümlülüklere uyulmaktadır.
Kuruluşumuz, güçlü bir teknolojik altyapı ve eğitimli ve deneyimli uzman bir çalışan kadrosu ile müşterilerine, birçok sistem belgelendirme hizmetleri arasında, NON-GMO Belgesi belgelendirme hizmetleri de vermektedir.
Kuruluşumuz, bu belgelendirme hizmetlerini verirken, yerli ve yabancı kuruluşlar tarafından yayınlanan standartlara, dünyanın her yerinde kabul gören yöntemlere ve yürürlükte olan yasal düzenlemelere uymakta ve kaliteli, hızlı, kusursuz ve güvenilir bir hizmet vermektedir.
Başvuru yapan kuruluşun, ilgili standartın gerekliliklerini karşılayıp karşılamadığı hakkında inceleme yapılır.
Gerekli olan prosedürlerin ve denetimlerin hazır olup olmadığı konusunda inceleme yapılır ve kurumun değerlendirmeye hazırlık durumu kontrol edilir.
İlk iki aşama sonrasında mevcut ise yapılan her türlü düzeltici işlem gözden geçirilerek, kurumunuza ait belge hazırlama işlemi başlar.